İstanbul'u temsil eden mekanlar ne diye sorulsa akla ilk gelen yerlerden biri de Yerebatatan Sarnıcı'dır. Bizans imparatoru I. Justinianus tarafından 527 yılında yaptırılan bu büyük yeraltı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiş. Sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir Bazilika bulunduğundan, Bazilika Sarnıcı olarak da anılıyormuş. Bizans döneminde bu çevrede geniş bir sahayı kaplayan ve imparatorların ikamet ettiği büyük sarayın ve bölgedeki diğer sakinlerin su ihtiyacını karşılayan Yerebatan Sarnıcı, İstanbul’un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra bir müddet daha kullanılmış ve padişahların oturduğu Topkapı Sarayı’nın bahçelerine buradan su verilmiş. Sarnıç, kurulduğundan günümüze kadar çeşitli onarımlardan geçmiş. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi'nde iki defa onarılan sarnıcın ilk onarımı 3. Ahmet zamanında, Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yaptırılmış. İkinci onarım ise Sultan 2. Abdülhamid zamanında gerçekleştirilmiş. Cumhuriyet Dönemi'nde de sarnıç, 1987'de İstanbul Belediyesi tarafından temizlenerek ve bir gezi platformu yapılmak suretiyle ziyarete açılmış, 1994 yılının Mayıs ayında yeniden büyük bir temizlik ve bakımdan geçmiş. Sarnıcın köşesinde adına bir çok efsaneler üretilmiş Medusa başı duruyor. Araştırmacılar, Medusa başının genellikle sarnıcın inşası sırasında salt sütun kaidesi olarak kullanılması amacıyla getirildiklerini düşünüyorlarmış. Biz sarnıcı gezmeye annem ve babam ile gittik. Üçümüz de daha önce hiç gitmediğimizden sarnıcı çok fazla merak ediyorduk. Pazar günü kendimize Sultanahmet Camii, Yerebatan sarnıcı ve Mısır çarşısı olmak üzere gezi planı hazırladık. Küçükyalı'dan tren ile birlikte, Sirkeci'de inip tramvay yolunu dümdüz takip ederek Sultanahmet meydanına ulaştık. Pazar günü gittiğimizden inanılmaz bir kalabalık ve turist yığımı vardı.Topkapı sarayı, Ayasofya girilmeyecek kadar yoğun olduğundan biz ilk Yerebatan Sarnıcı'nı ziyaret ettik.
Bilet fiyatları öğrenci 5 TL, yetişkin 10 TL olmak üzere ayrılıyordu. Biraz sıra bekledikten sonra biletlerimizi aldık ve yapıyı gezmek için içeri geçtik. Sarnıçta bizi ilk bir şey şok etti, o da sarnıçta beklediğimizin aksine su bulunmamasıydı.
Birkaç kişiye sorduğumuzda büyük çaplı bir restorasyondan dolayı suların çekildiğini söylediler. Sarnıçta girdiğinizde karşınıza ilk bir fotoğraf yeri çıkıyor. Burada da aynı Galata Kulesi'nde olduğu gibi eski dönemlerden kalma kostümleri giyip fotoğrafınızı çektirebilirsiniz.
Sarnıç çok büyük bir alandı. Birçok sütun ve duvar vardı.
Onun dışında sarnıçta çok özel detaylar olduğunu düşünmüyorum maalesef, gezdiğim bir çok tarihi eserden daha az etkiledi beni diyebilirim. Ancak sonuçta bu eserlerde kültürümüzün birer imzası olduğu için bence gelmeli ve görmelisiniz diye düşünüyoruz. Sarnıç 9.00 ve 17.30 arasında açık bu saatler aralığında istediğiniz gibi gezebilirsiniz. Kapıda bir çok broşür var, bizde tarihini daha detaylı okumak adına birer tane aldık, bütün dillerde çevrilmiş olması da ayrıca hoşumuza gitti. Sanırım gezerken kullanabileceğiniz sesli rehberlerde varmış ancak biz göremedik, onca turist olduğundan bulmak zor sanırsam. Sarnıcın meydanı Ayasofya, Sultanahmet Camii meydanıyla aynı yerde buralarda yine bu tarihi eserlere ve İstanbul'a özel hediyelikleri bulabilirsiniz. Ayrıca çay, kahve, salep içebileceğiniz, bir şeyler atıştırabileceğiniz kafelerde bulunuyor. Biz dinlenirken 3 çay içmiştik, hesap 12 TL geldi demek ki çay, kahve gibi içecekler 3-4 TL gibi ortalama bir fiyata satılıyor. Ayrıca sarnıcın hemen yanında kestane, mısır satan seyyarlar var. Biz 10 TL'lik kestane almıştık, oldukça güzeldi. Yerebatan Sarnıcı bizi her ne kadar çok fazla etkilemesede, bence herkes gezip yine de görmeli, bu tarih kokan yerleri...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder